Krizin yükü sırtında
Markete, pazara çıkan yurttaşın ilk tepkisi ortak: fiyatlar. Emekliler maaşlarını daha almadan borca yazdırıyor, gençler gelecek hayalini yurt dışında kuruyor, işçilerse ay sonunu getiremiyor. Vatandaş, geçim derdini anlatırken sık sık şu cümleler duyuluyor:
• “Markete gidiyorum, elim boş dönüyorum.”
• “Kira maaşın önüne geçti.”
• “Çalışıyoruz ama yine de yoksullaşıyoruz.”
Ekonomi politikalarına duyulan tepki, yalnızca mutfaktaki yangından değil, adaletsizlikle birleşen bir güvensizlikten de besleniyor.
Adalet talebi dinmiyor
Toplumun diğer yarası ise hukuk. Cezasız bırakılan failler, sürüncemede kalan davalar, seçici işleyen bir adalet düzeni yurttaşın öfkesini artırıyor. İnsan hakları ihlalleri, gözaltında kayıplar, faili meçhuller ve adaletin erişilmezliği, yurttaşın belleğinde derin yaralar açıyor.
Cumartesi Anneleri’nin yıllardır sürdürdüğü adalet mücadelesi, iş cinayetlerinde yakınlarını kaybeden ailelerin isyanıyla birleşiyor. Adalet arayışı, yalnızca mahkeme salonlarında değil, sokakta, meydanlarda da yükseliyor.
Kriz ve adaletsizlik birleşiyor
Bugün yurttaş için geçim krizi ile adalet krizi aynı düzende birleşiyor. Çünkü geçinememek de, hakkını arayamamak da aynı kaynaktan besleniyor: yönetim krizinden.
Bu nedenle toplumun farklı kesimlerinden yükselen sesler ortak bir cümlede buluşuyor:
“Yurttaşın öfkesi krize de, adaletsizliğe de.”
“Yeter artık” sesi büyüyor
Sokakta konuşulan artık yalnızca pahalılık değil; adaletin yokluğu, hukuksuzluk ve güvensizlik de öfkenin ana kaynağı. Yurttaşlar, “Yeter artık” diyerek hem iktisadi hem de siyasi düzene itiraz ediyor.
Bir yurttaşın sözleri bu tabloyu özetliyor:
“Cebimiz boş, adalet terazisi de boş. Bu yükü taşımaya mecbur değiliz.”