Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında kurulan “Milli Birlik, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu”nda yaşanan bir olay, ülkede demokrasi, ifade özgürlüğü ve ana dil hakları konularında süregelen tartışmaları yeniden alevlendirdi.
Barış Anneleri İnisiyatifi üyesi Nezahat Teke, komisyon toplantısında söz alarak konuşmasına Kürtçe başladı. Ancak Teke’nin ana diliyle yaptığı konuşma, komisyon üyeleri tarafından yarıda kesilerek engellendi. Tercüman talebi veya çeviri gerekçesi öne sürülse de, bu müdahale, demokratik temsil hakkı ve ifade özgürlüğü açısından kamuoyunda derin tepkilere yol açtı.
Bir Komisyonun İç Yüzü: “Milli Birlik” Adı Altında Sessizlik Politikası mı?
Adında “Milli Birlik, Kardeşlik ve Demokrasi” geçen bir komisyonda, Türkiye’nin en temel sorunlarından biri olan Kürt meselesine dair konuşmak ve bunu ana diliyle yapmak isteyen bir annenin susturulması, komisyondaki anlayışın gerçek niyetine dair soru işaretlerini artırdı.
Barış Annesi Nezahat Teke, yıllardır çatışmalarda evladını kaybetmiş bir anne olarak, barış çağrısını ısrarla dile getiren sivil bir figür. Teke’nin Kürtçe konuşmasına yönelik engel, sadece bir konuşmanın kesilmesi değil, aynı zamanda bir halkın diliyle olan bağına yönelik sistematik inkârın ve tahammülsüzlüğün yeni bir örneği olarak değerlendiriliyor.
“Ana Dilini Yasaklayan, Ana Dil Sorununu Çözemez”
Uzmanlar ve hak savunucuları, ana dil hakkının temel bir insan hakkı olduğunu vurgularken, Türkiye’de Kürtçeye yönelik resmi yaklaşımın halen baskıcı olduğunu belirtiyor. Anadilin kamusal alanda serbestçe kullanılmasının engellenmesi, hem uluslararası hukuk hem de Türkiye’nin taraf olduğu insan hakları sözleşmeleri açısından açık bir ihlal teşkil ediyor.
Siyasi yorumculara göre, bu tür uygulamalar, Kürt meselesinin çözümüne katkı sunmak yerine toplumsal kutuplaşmayı derinleştiriyor. “Ana dilini konuşmasına tahammül edemediğiniz bir halkla barışı nasıl sağlayacaksınız?” sorusu, sadece bu komisyona değil, tüm kamuoyuna yöneltilmiş önemli bir eleştiri olarak öne çıkıyor.
Barış Anneleri: “Sadece Kendi Dilimizde Yüreğimizi Anlatabiliyoruz”
Barış Anneleri, Türkiye’nin dört bir yanında çatışmalarda çocuklarını kaybetmiş, barışı savunan kadınların oluşturduğu bir inisiyatif. Teke gibi birçok annenin ortak noktası, yaşadıkları acıyı ve barış taleplerini en iyi kendi ana dillerinde ifade edebilmeleri.
Nezahat Teke’nin susturulmasıyla ilgili yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:
“Biz yıllardır barış istiyoruz. Barış için, çocuklarımız ölmesin diye çabalıyoruz. Ama bize kendi dilimizle konuşma hakkı tanımayan bir anlayış, barışı getirebilir mi? Biz bu ülkenin anneleriyiz. Bizi susturmak, sadece barışı değil vicdanı da susturmak demektir.”
Sosyal Medyada Tepki Yağdı: “Kürtçeyi Yasaklamak Barbarlıktır”
Olayın ardından sosyal medyada #NezahatTeke, #KürtçeYasaklanamaz ve #AnadilHaktır etiketleri gündem oldu. Binlerce kullanıcı, anadilde konuşmanın engellenmesini kınayarak, Türkiye’de halen Kürtçeye yönelik fiili yasakların sürdüğüne dikkat çekti.
İnsan Hakları Derneği (İHD), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ve birçok sivil toplum kuruluşu da ortak açıklamalarla Meclis’teki bu tavrı kınadı. Yapılan açıklamalarda, Türkiye’nin çok kimlikli ve çok dilli yapısının tanınması gerektiği, aksi halde ne toplumsal barışın ne de gerçek bir demokrasinin mümkün olabileceği vurgulandı.
Sonuç: Bir Dil Susturulamaz, Bir Annenin Sesi Bastırılamaz
Nezahat Teke’nin yaşadığı bu olay, Türkiye’de hala çözüm bekleyen en temel sorunlardan birinin ana dil sorunu olduğunu açıkça gösteriyor. Barış ve kardeşlik söylemleri, ancak bu ülkede herkesin kendi diliyle konuşabildiği, kendi kimliğini özgürce ifade edebildiği bir zeminde anlam kazanabilir.
Anneyi susturmak suçtur, Kürtçeyi yasaklamak barbarlıktır.
Ana dilini yasaklayan, bu ülkenin barışını kuramaz!