"SANA MEYDAN OKUYORUM, HÜSEYİN ÇETİN”.

"SANA MEYDAN OKUYORUM, HÜSEYİN ÇETİN”.

Aslında çok iddialı konuşmayı ya da kimseyi ötekileştirip tepeden bakmayı hiç sevmem. Bunun yapan kim olursa olsun, onu da sevmem. Ancak bazıları kendini dev aynasında görüp birilerinin onayı ile listeye yazılıp sonra milletin oyu ile seçilip bir de belediye başkanına üstün liyakatlarını gösterince ister istemez altına bir koltuk veriyorlar ve artık onlar, onu seçtikleri halkın değil, koltuk veren başkanın sesi oluveriyorlar.

Şimdi size anlatacağım hikaye şöyle başlıyor: Hüseyin Çetin benden yaşça büyük. Ben büyüklere her zaman saygı duyarım, kendisine de "abi" diye hitap ederim ve uzun zamandır tanırım. Eskiden çok Çiğli'de görmesem de arada Malatya'ya giderken uçakta ya da başka yerlerde görüyordum. Ancak kendisiyle bir siyaset ya da yol yürümüşlüğüm yok. Bir gün bir ortak dostumuzun cenazesinde yan yana durduk. Uğur Mumcu Mahallesi muhtarı Hıdır Işık abimle ikisi bir siyasi tartışma içinde idiler. Muhtar, "Bu dönemde çok yanlış yaptınız" dedi. Çetin de "Bizim hiç yanlışımız yok" deyince ben de, "Hüseyin abi, hiç yanlışımız yok diyerek en büyük yanlışı yapıyorsunuz" dedim. "Ne yanlışımız var sende?" birdenbire karşımıza muhalif oldun. Bir tane söyle" dedi. "En büyük yanlışı, 3 yıl oyunu aldığınız halka kapıyı kapattınız" deyince vereceği cevabı olmadı. Sonra yanımıza bir kişi daha geldi, onlara yakın bir muhtar. Dediki, "Kim halkı düşünüyor, herkes menfaatinin el verdiği siyaseti yapıyor" dedi. Ben haklısın deyince Hüseyin Çetin bana, "Sen devrimci duygularla mı siyaset yapıyorsun?" dedi. Ben de, "Devrimci olduğumu söylemiyorum, ama siyaseti toplumsal olarak yapıyorum" dedim."

Hiç menfaat düşünmedin mi?" diye sordu bir zamanlar en yakın arkadaşım, senin hiç yanından ayrılmadığın Utku Gümrükçü. "sor bakalım" dediğinde bunun da cevabını alamadım. Sonra ne mi oldu? Yıllarca birlikte yol yürüdüğümüz arkadaşların yanlışlarını bu köşede yazmaya başladım, buna belediye başkanı dahil dedim. Ya bunlar halkın değil, başkanın sesi oldular. Biz de halkın sesi olarak burada bir şeyler anlatmaya çalıştık. Bir gün bizde çalışan gazeteci kardeşimiz beni aradı: "Abi, bir mail geldi. Hayır, olabilir mi?" dedim. "Kim bu maili atan?" dedim. "Abi, Hüseyin Çetin" dedi. "Peki, ne diyor?" dedim. "Abi, üst yönetimden biri ile görüşmek istiyor" dedi. Ben davayı anlayınca, "Kıza adımı yazma, ama numaramı yaz. Arasın, hemşerim, derdini dinleyelim" dedim.

İki gün sonra bana bir mesaj geldi, "günaydın" diye. Ben de "günaydın" dedim. Aradı ve "Merhaba, ben Kürecik TV üst yönetimi ile görüşmek istiyorum. Mümkünse Hasan Çiçek yanı, TV'nin sahibi" dedi. Ben de kiminle görüşüyorum diye sordum, "Ben Hüseyin Çetin, Kürecikleyim" dedi. Ben de Hüseyin Ergün dedim. Bir duraklama yaşadıktan sonra, "Buyur abi" diye bir küçümsemeyle söyledi, "Yahu, ben Vartolu birinin Kürecik TV üst yönetiminde olabileceğini düşünemedim. Neden?" dedim. "Erzurumlu bir vatandaşın başka şehrin TV'sinde üst yönetici olma şansı yok mu?" dedim. "Olabilir tabi" dedi. "Buyur abi, senin mevzuya dönelim" dedim. "Yahu" dedi, "Kürecik TV Çiğli'de, benim haberim yoktu. Halimi hatırımı sordu, kapattı telefonu." Oysa birkaç ay önce, birkaç Malatyalı olan Yeni Mahalle Muhtarı Hatice Büyük, Ahmet Taner Kışlalı Muhtarı Habib Akşahin, iki meclis üyesi İbrahim İncesu ve Ali Üstün, Sıddık Soysal bir toplu resim çekerken beni de çağırdılar. "Gel, sende Malatyalısın" dediler, ben de geldim. İbrahim İncesu hocam takıldı ve dedi ki, "Hüseyin Ergün, çakma Malatyalı." Ben de "Evet, ben çakma Malatyalıyım ", ama en çok ben Malatya'ya katkı koyuyorum."

Malatya patentli kanalı Çiğli'nin göbeğine ben kurdum, dediğinde Hüseyin Çetin, "Evet, haklısın" dedi. Ama ben unutmuşum, dedi. Yaklaşık bir yıldır Kürecik TV İzmir'de yayın yapıyor, diğer adını saydığım Malatyalılar gelip maddi manevi sahip çıkarken sen hiç kapısını çalmadın. O günkü arama sebebi belliydi, ben üst yönetimde olmasaydım söyleyeceğin şey şuydu: Kürecikli kimliğini kullanıp grup başkanvekili olduğunu, başkana yakın olduğunu ve beni oradan uzaklaştırma adına destek verebileceğini söyleyecektin. Ancak karşına ben çıkınca halimi hatırımı sordun, kapattın telefonu. Peki, mesele hal hatır sormaksa, cenazelerde karşılaşıyoruz, neden sormuyorsun? Ya da TV'nin yerini öğrendin, neden gelip kapısını çalmadın? Şimdi delege seçimleri geldi, koltuk tehlikede. Tabii, sağa sola oy istiyorsun. İyi de bir ata sözü var der ki: "Ne verdin elime, ne sürem yüzüne." Hakikaten, siz Çiğli halkı için ne yaptın, ne istiyorsun? Sen ve sana benzeyen birkaç kişi. Buna yetmezmiş gibi dostlarımın yanına gidip ben TV'nin sahiplerini tanıyorum.

İstersem ona orada yazı yazdırmam, TV'ye çıkartmam. Pardonda sen kimsin? Yine bir ata sözü der ki: "Büyük lokma ye, ama büyük söz söyleme." Bazen boy ne kadar uzun olursa olsun, aşar. Ben de sana hodri meydan diyorum. Elinde geleni ardına koyma. Bizde vefa, bir mahalle ismi değil, sadece gazete adı da değil. Bunları unutma. Sabah akşam bizi tanıyanlarla geziyorsun, sor, anlatsınlar. Olur mu?